top of page

"Bugün seni üzdüm mü anne?"

Güncelleme tarihi: 29 Eki 2020

Uzun zamandır üzerine düşündüğüm bir yazı olacak bu. Çok değil aslında, bir kaç ay öncesine kadar yolda yürürken küçük bir çocuğun annesine sorduğu şu soruyla kendi çocukluğuma döndüğümü hissettim: “Seni üzdüm mü anne?”.



(Resim: Trisha Romance)


Hepimiz bir şekilde çocuklar ile olan iletişimimize, kendi çocukluğumuzdan, anne-babamız ile olan ilişkimizden, kendi benliğimizden ya da sadece “ben” olabilmek için çaba gösterdiğimiz ama içinde kıvrandığımız ikircikli ilişkilerimizden parçalar getiriyoruz. O an da annenin verdiği cevap tam da bu yazdıklarımın ispatı niteliğindeydi: “Hayır, bugün beni üzmedin, sana her söylediğimi yaptın. Aferin.” Ve ardından çocuğunu kucağına alarak öptü, çocuk annenin boynuna sessizce sarıldı ve yürümeye devam ettiler. Annenin yüzünde bir tebessüm, çocukta uzaklara dalmış bir ifade vardı.


Annenin verdiği bu yanıt günlük hayatımızda bir çoğumuza normal gelebilir. Hatta bir anne, çocuğundan daha fazla deneyim sahibi olduğu için, her zaman, her şeyi daha iyi bilir diye düşünebilirsiniz. Çocuğun iyiliğini düşündüğü içinde, belirli kurallara uymasını beklediğini, uymadığı takdirde üzülmesinin ve bunu belli etmesinin normal olduğunu düşünebilirsiniz. Çünkü, bizlere yetişkin-çocuk ilişkilerinde tam olarak öğretilen bu. Biz ilişkilerimizde otorite ve yüzeysellik barındırıyoruz çoğu zaman. O kurulan cümlenin derinliklerine inmekte zorlanıyoruz. Zaten derinliklere inebilsek, eminim sıkça kullandığımız “empati” sözcüğünü, sözde değil pratikte de hayatımıza dahil etmiş oluruz ve böylelikle çatışmalarımızı daha sağlıklı şekilde çözebiliriz.


“Bugün seni üzdüm mü anne?” aslında derinde şu anlamı barındırmakta: “Ben yine bugün “ben” olmaya çalışırken, hayatı öğrenirken, merak ederken, araştırırken, çevremle iletişim kurarken ve hatta kimlik gelişimimde ve bir birey olma yolculuğumda bana çok fayda sağlayacak “hayır” deme cesaretini gösterirken, senin hoşuna gitmeyen bir şey mi yaptım anne? Senin hoşuna gitmeyen şeyler yaptığımda beni yinede onaylıyor ve kabul ediyor musun?


“Hayır, bugün beni üzmedin, sana her söylediğimi yaptın. Aferin.” Bir de bu cümlenin derinine inmekte fayda var. Aslında bu cümlenin üzerine biraz daha eğilmemiz ve düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu cümle, kendi anne-babasıyla olan ilişkisini, o özel ilişkiden yola çıkarak çevre ile kurduğu genele giden ilişkisini, otorite, sınırlar, şefkat, anne olmak, çocuk olmak, aile olmak, ilişkilerde bağlı ve bağımlı olmanın ayrımını yapabilmek, ayrışmak, birey olmak… ve daha sıralayabileceğim çok sayıda konuyu içermekte.


Peki burada anneden çocuğa giden mesaj ne olabilir? “Kendin olduğunda seni onaylamıyorum. Çünkü sen kendinle ilgili çoğu şeyi benden daha iyi bilmiyorsun. Bilmeni de istemiyorum, çünkü ben bakım veren rolünde olmak istiyorum ve bana ihtiyaç duyulmasına çoğu zaman ihtiyaç duyuyorum. Bu yüzden sen benim doğrularımı benimseyene kadar, benim uygun gördüklerimi yapmadığında ben üzüleceğim, ama sen benim doğrularımı onaylayıp, uyum gösterirsen üzülmem. Beni üzmediğin için teşekkür ederim. Bu yüzden de bir aferini hak ettin, beni değerli hissettirdiğin için, seni değerli hissettireceğim.”


Bir de farklı bir açıdan ele alalım bu cümlenin mesajını yani daha derinlerde yatan duyguya inelim: “Bende ailemden böyle gördüm aslında. Uyum sağladığım sürece olay aldım ve kabul gördüm. Bu yüzden şu an bu ilişkide yine denge çok sağlam olmayacak. Yani ben “otorite” mi senin üzerinde bu şekilde kullanacağım, çünkü içimdeki onay almamış ve kabul görmemiş çocuk şimdi fırsatını yakaladı. Ve evet, eğer sende bu çocuğu duymazsan, ben üzüleceğim, hatta belki seninle güç savaşına gireceğim ve elbet kazanacağım. Çünkü ben şu an duyulmak istiyorum. Ve bu ihtiyacımı gidermeni senden bekliyorum.”


İşte tam bu noktada, değişen anne-çocuk rollerini görüyoruz. Yani, alttan alan çocuk bir yetişkin edasıyla “tamam geçti, yanındayım” dercesine annesinin boynuna sarılır ve içindeki çocuğun duyulmasını arzulayan yetişkin “benim dediklerim oldu” hissiyle tüm güçlü bir zafer kazanmışcasına çocukluğuna döner. Bu döngü beslendiği takdirde, ilişki bundan 10, 20 veya 30 yıl sonrasında da farklı bir noktada olmayacaktır.


Anne-babasını mutlu etmeye çalışan, sağlıklı bir ayrışma yaşamamış, bağlı olmaktan çok bağımlılık ilişkisi içinde olan, kendi isteklerinden önce bir başkasının isteklerini karşılayan, “ben” ile başlayan cümleleri kurmakta zorlanan, çaresiz hisseden, hayal kırıklığı içinde olan, sürekli kendinden veren ama almaya gelince utanan, utandırılan, kendini suçlayan, kendini gerçekleştirmekten korkan, ama anne-babasının isteklerini sonuna kadar karşılamış gururlu insanlar olarak hayat belkide böyle devam edecek…


Bu yüzden, "bugün seni üzdüm mü anne?" veya "bugün seni üzdüm mü baba?" diye soran bir çocuğa verilebilecek en güzel yanıt içinde kabul gördüğü mesajını barındıran yanıttır. Mutlu olmak, üzülmek gibi bütün duyguların ne kadar normal olduğunu, bu duyguların kaynağının ÇOCUK olmadığını, ne olursa olsun, duygularını, düşüncelerini anne-baba ile paylaşabileceğini, onu koşulsuz sevdiklerini ve her zaman değerli olduğunu, yardıma ihtiyacı olduğu zaman yanında olduklarını ve her konuda konuşabileceklerini, sorunları çözebileceklerini söylemektir.


Ancak bu temel oturduktan sonra, çocuğun güvenliği için sınırlar gelebilir. Bu sınırlar onun benliğine, kendini gerçekleştirmesine engel olmadığı sürece, sadece güvenliği için olduğu sürece çocuk bunu bilecek, hissedecek ve uygulayacaktır. Çünkü burada en temel duygu yatmaktadır: GÜVEN.


Uzm. Psk. Ceylan Ayseli

Comments


bottom of page